Bekçilerin başarısızlığı

Köpekler Neden Havlamadı?

Enron Skandalında hisse sahipleri yaklaşık 74 milyar dolar kaybederken, WorldCom Skandalında yatırımcılar yaklaşık 180 milyar dolar kaybetmişti. 2000’li yıllara damgasını vuran bu skandallar yalnızca şirket hissedarlarını, yatırımcılarını ve çalışanlarını değil; tüm Amerikan ekonomisini derinden etkilemişti 1.

Enron’un CEO’ları Kenneth Lay ve Jeff Skilling; WorldCom’un CEO’su Bernie Ebbers ve CFO’su Scott Sullivan hapis cezasına mahkum edildiler. Adı geçen yöneticiler ve ortaklar, iş ahlakından uzak yönetim şekilleri ve açgözlülükleri yüzünden haklı olarak eleştirildiler. Peki, milyon dolarlar buharlaşırken, sistemin düzenli işlemesi için görevlendirilmiş kişi ve kurumlar (gatekeepers) neredeydiler? Neden gerekli uyarıları yapmadılar? Neden üç maymunu oynadılar? Ya da COFFEE’nin deyimiyle “Bekçi köpekleri neden havlamadı?” (“Why did watchdogs not bark?”) 2

Kral Çıplak!

Enron ve WorldCom skandallarına sebep olan karmaşık muhasebe hilelerinin ardında “hisse fiyatlarını maksimize etme” amacı yatıyordu. Yaratılan naylon karlar, ertelenen harcamalar, gizlenen borçlar ya da tuhaf bilanço dışı işlemler kullanılan muhasebe hilelerinden birkaçıydı. İşin aslı, tüm bu işlemler ile nihai amaca ulaşılması, ancak denetim mekanizmalarının bertaraf edilmesiyle mümkündü 3.

COFFEE’ye göre, içerisinde analistlerin, denetim firmalarının (auditors) ve kredi derecelendirme kuruluşlarının (Standard&Poors, Moody’s vs.) bulunduğu denetim mekanizmalarının gereken uyarıyı yapmamaları (yani havlamamaları), basit bir hata ya da gözden kaçırma olarak açıklanamaz. Hepsi bilerek ve isteyerek olan bitene gözlerini yumdular. Tıpkı meşhur Andersen masalı “Kralın Yeni Giysileri”ndeki gibi hepsi kralın çıplak olduğunu gördü; ama hiçbiri “Kral Çıplak!” diye bağırmadı 4.

Peki, Ama Neden?

Sistemin düzgün işlemesiyle görevli denetim firmaları, kredi değerlendirme kuruluşları ve diğerleri (bundan sonra kısaca “bekçiler” diyelim) neden görevlerini yapmak yerine üç maymunu oynamayı tercih ettiler? COFFEE, bu sebepleri 4 ana başlık altında toplamıştır 5:

1. Bekçilerin yasal sorumluluklarının azaltılması, hesap verilebilirlikte bir azalış ile sonuçlanmış ve bekçilerde daha fazla risk alma isteği uyandırmıştır.

2. Bekçileri doğrudan doğruya rüşvetle ya da tehditle susturmak söz konusu skandallar için söz konusu olmamış olabilir; ancak, kabul etmek gerekir ki, rüşvetin ve tehdidin farklı versiyonları olabilir. Her şeyden önce Enron ve WorldCom büyük ve güçlü(!) şirketlerdi. Dolayısıyla, özellikle denetim şirketleri açısından bakıldığında, önemli bir gelir kaynağı oluşturan şirketlerdi. Bu şirketlerin ihtiyaçları olan hizmetleri başka şirketlerden alacakları ima etmeleri olayın tehdit boyutuna işaret ederken; denetim dışında başkaca hizmetler (danışmanlık, yatırım bankacılığı vs.) alacaklarının sinyallerini vermeleri ise rüşvet boyutuna işaret edebilir. Böyle bir durumda da bekçiler daha fazla risk alma eğiliminde olabilirler.

3. Bekçilerin en önemli sermayeleri itibarlarıdır. “İtibar”ı piyasada sahip oldukları saygınlık ve güvenilebilirlik olarak tanımlayabiliriz. Ancak ekonomik konjonktüre bağlı olarak sahip olunan itibar zaman zaman önemini kaybedebilir. Özellikle ekonomide balonların oluştuğu, ibrelerin yukarıyı gösterdiği zamanlarda piyasalar iyimserleşir. Bekçiler ve bekçilerin yaptıkları uyarılar önemini yitirir. Herkes bu tatlı rüyanın böyle sürüp gideceğini düşünür (ya da düşünmek ister). İşte böyle bir dönemde, itibari sermaye kıymetini yitirir ve bekçiler daha fazla risk almakta sakınca görmezler; çünkü yaptıkları uyarılar zaten kıymetini önemli ölçüde yitirmiştir.

4. Ekonomide balonların oluştuğu anların yanı sıra piyasaya az sayıda satıcının hakim olduğu hallerde de itibari sermaye kıymetini yitirecektir. Çünkü satıcıların her biri şu ya da bu şekilde adı skandallara karışmış şirketlere hizmet vermiş olacaktır. Özellikle az sayıdaki denetim firmalarının her birinin sicilinde böyle karanlık bir skandalın bulunması, denetim hizmeti almak isteyen şirketlerin bu firmaları birbirinden ayırt edememesine neden olacaktır. Daha açık bir ifadeyle, bekçilerin skandal sicilinin referans olma niteliğini kaybetmesi, itibari sermayelerinin kıymetini kaybetmesi ve daha yüksek risk alma eğiliminin artması ile sonuçlanacaktır.

5. COFFEE’nin yukarıdaki şekilde özetlediği güdülere naçizane bir tane de ben eklemek isterim. Ekonominin iyi bir seyir izlediği dönemde, bu seyrin yalancı bir bahar olduğu gören kurumların (özellikle kredi derecelendirme kuruluşlarının) çöküşü tetikleyecek bir açıklama yapmak istememeleri ya da böyle bir açıklamayı mümkün olduğu kadar ötelemek istemeleri de gayet geçerli bir sebep olarak görülebilir. Pek çok insanın işsiz kalacağı, bir çok şirketin iflas bayrağını çekeceği bir dönemi başlatmak oldukça cesaret isteyen bir durum olsa gerek.

Kıssadan Hisse

Enron ve WorldCom gibi skandalların ardından, genel olarak açgözlü ve işletme ahlakından uzak şirket yöneticileri ve sahipleri suçlanmıştır. Oysa COFFEE, bu tip gayri ahlaki ve kanuna aykırı davranışlarla piyasada her daim karşılaşılabileceğini veri alarak, bunu önlemek üzere inşa edilen sistemin neden çalışmadığını sorgulamıştır. Böylece, eleştiri oklarının şirket yönetici ve sahiplerinin yanı sıra denetim firmaları ve kredi değerlendirme kuruluşları gibi piyasanın sağlıklı işlemesi için kurulan denetim mekanizmalarına çevrilmesini sağlamıştır.

Haftanın Kitabı

Haftanın kitabı bir Columbia Hukuk Profesörü olan John C. Coffee’den gelsin.

2000’li yıllardaki skandallara farklı bir bakış açısı için okuması kolay, keyifli bir kitap…

Tavsiye olunur.

 

 

 

 

  1. Flanigan J. (2002) “Enron is Proving Costly to Economy” Los Angeles Times, (çevrimiçi) http://articles.latimes.com/2002/jan/20/news/mn-23790.
  2. Coffee J. (2006) Gatekeepers: The Professions and Corporate Governance, Oxford University Press, s. 15.
  3. Coffee, a.g.e., s. 15.
  4. Coffee, a.g.e., s. 16
  5. Coffee J. (2004) “Gatekeeper Failure and Reform: The Challenge of Fashioning Relevant Reforms” (çevrimiçi) http://escholarship.org/uc/item/13d8s2qs, s. 12.